Hekim, eczacı, astronom, matematikçi, şair (D. ?, Antakya – Ö. 1599, Mekke). Tam adı Dâvûd b. Ömer el-Ekmeh ed-Darîr el-Antakî’dir. Antakya’da doğumlu olduğundan Davûd-i Antakî lakabıyla tanınmış, ayrıca doğuştan kör olduğu için “Ekmeh” ve “Darîr” lakaplarıyla; keskin zekâsı ve derin bilgisinden dolayı “Basîr” (iyi gören) lakabıyla da anılmıştır. Babası Habib Neccâr köyünün ağası olan Ömer Ağa hayırsever bir kişiydi.
Davûd yedi yaşına kadar yerinden kalkamayacak derecede
özürlü bir çocuktu. Bakıcısı her gün onu, babasının yaptırdığı misafirhaneye
götürür bırakırdı. Burada akşama kadar gelip giden bilim adamlarıyla birlikte
olan Dâvûd, onlardan birçok şey öğrendi ve o yıllarda “Kur’ân-ı Kerim”i de
ezberledi. İranlı bir tıp bilgini olan Muhammed Şerif o yıllarda Antakya’ya
geldi ve misafirhanede ona ders verdiği gibi tedavisiyle de ilgilenerek
iyileşmesini sağladı. Antakî daha sonra aynı hocadan mantık ve matematik okudu
ve Farsça öğrendi. Hocasının tavsiyesi üzerine Yunanca da öğrendi.
Davud-i Antakî, bilimdeki başarılarını, gelip gidenleriyle
gerçek bir bilim ortamı olan babasının kurduğu söz konusu konukevinde
yetişmesine borçludur. Özellikle babası onun bilim adamı olması için çok gayret
etti ve şefkatle üzerinde durdu. İslam ve fen bilimlerine birlikte çalışarak
yetişti. Antakya’dan Kahire’ye gittiği zaman, birçok bilim alanında söz
sahibiydi. Burada çalışmalara başlayarak, tabip ve eczacıların üstadı oldu, ünü
dört bir yana yayıldı. On altıncı yüzyılda İslam dünyasında onun derecesine
ulaşan bir tabip ve eczacı görülmedi. Kendinden önceki tıp ve eczacılık
alanındaki bilginlerin çalışmalarına esaslı katkılarda bulundu.
Antakî, Muhammed Şerif’in Antakya’dan ayrılmasından ve
babasının ölümünden sonra bir geziye çıktı. 1568-69 yıllarında Şam’dayken ünlü
“Tezkire-i Dâvûd” adlı eserini yazmaya başladı. Bu arada hasta tedavisine de
başlayan Antakî, Kahire’ye giderek Zâhiriyye Medresesi’nde bir yandan ders okuturken
bir yandan da hekimlik yaptı. 1599’da gittiği Mekke’de, bir rivayete göre
hastalanarak, başka bir söylentiye göre de zehirlenerek öldü.
Davudi Antakî, tıp bilimi ve günümüzün en önemli
sorunlarından biri haline gelen hekimlik mesleği hakkında, tüm doktorların
kulağında küpe olması gereken şu önemli uyarıyı yapmıştır:
“Bu ilme son derece kıymet vermek ve saygı duymak, ehline
karşı mütevazi olmak gerekir. Yayılması için de çalışıp gayret göstermelidir.
Fakat dikkat edilecek mühim bir husus vardır; o da bu ilmi, alçak, ahlaksız,
sadece kendi menfaatini düşünen rezil kimselere kaptırmamaktır. Gayretsiz,
himmet ve idealsiz kimseleri bu ilimden uzak tutmalıdır. Eğer buna dikkat
edilmezse, hem ahlaksızlık ve yolsuzluklara yol açılmış, hem de nice hastaların
ölümüne sebep olunmuş olur.”
Antakî, başta tıp olmak üzere kelâm, mantık, felsefe, cebir
ve astronomiyle ilgili birçok kitap ve risale (küçük kitap) yazmıştır.
“Tezkire-i Dâvûd” ya da “Tezkire-i Antakî” adlarıyla da tanınan en ünlü eseri
“Tezkiret-ül-Elbab vel-Camia lil-Ucub-il-Uccab” dır. Bu eserinin önsözünde tıp
biliminin önemi, gereği ve öğrenim yöntemleri üzerinde durulur. Birinci bölüm
tıbba genel bir giriş niteliğinde, ikinci ve üçüncü bölümler tek ve birleşik
ilâçlar (el-müfredât ve’l-mürekkebât) hakkındadır. Dördüncü bölümü
hastalıkların kökeni ve doğasına göre tedavi yöntemlerini içermektedir. Son
bölümde ise tıpla ilgili çeşitli meselelerin yanı sıra astroloji, astronomi,
geometri ve tılsım gibi çok farklı alanlardaki bilgilere yer verilmektedir.
“Nüzhet-ül-Ezhan fi
Islah-il-Ebdan” adlı eseri ise bir giriş bölümü ile yedi kısım ve bir sonuç
bölümünden meydana gelmektedir. Birinci bölümde doğal olaylar, ikinci bölümde
insan anatomisi, üçüncü bölümde hastalıkların oluş sebepleri, dördüncü bölümde
insanın dış yapısının özellikleri, beşinci bölümde sağlık konusunda öneriler,
altıncı bölümde hastalıkların ayrıntıları, yedinci bölümde ise bedeni
hastalıklar anlatmaktadır.
En-Nüzhet-ül Mübehhece fi Teşhis-il-Ezhan ve
Ta’dil-il-Emzice adlı eseri, iç ve dış hastalıkların teşhis ve tedavi usulleri
hakkındadır. Risale fil-Fasdi vel-Hacamat, hacamat ve kan alımı üzerinedir.
Tezyinul-esvâk bi-taişîli Eşvâki'l-uşşak adlı eseri, ünlü tefsir âlimi Bikâî'nin Eşvâ ku'l-Uşşâk adlı eserini esas alarak yazdığı ve şiirlerini de içeren aşk üzerine bir incelemedir.